Herkese merhaba!
Bulgaristan Notlarını yazmayı unuttuğumun farkına vardım ve bir çırpıda geçmiş benliğin anılarını yokladım. Öyle sarıldım ki o anılara hiç bırakmak istemedim. Bırakınca, yaşamın beklemek istemediğini anladım. Ama zaten ben beklememiştim ki. Zaten yola koyulmuştum. Ama o yolda karşıma çıkan hatrı sayılır başlangıçlar beni büyük işlere sürükledi. Daha fazla hayal etmemi sağladı. Daha fazla hayal ettik.e, gerçeğe o kadar yaklaştığımı hissettim. Kendi dünyamı korurken, kendi vaatlerimle bir evren yaratmışım. Meğersem değişim böyle bir şeymiş arkadaşlar. "Beklemeden yaşamak."
Mayıs Notları
Bugün 7 Mayıs Salı ve Rositsa ile Kazanlık'ta bulunan en eski kütüphaneye gidiyoruz. Gavntsa gelişinin üzerinden bir hafta geçmişti. Birbirimizi anlamaya çalışıyorduk ve en önemlisi kültürlerlerimiz farklı olduğu için birbirimize saygı duymayı ihmal etmiyoruz hiçbir zaman.
Kütüphane o kadar eski ki bilmen kaç kaç yıl önce inşa edilmişti. Bunu çok sevdim çünkü nostalji her zaman kırmızı çizgimdir :) Burada bize çok kibar bir kütüphane çalışanı etrafı gezdirdi ve halen kitapların isimlerini bulmak için bilgisyara gibi teknolojik alet yerine arşivde alfabetik sıraya göre dizilmiş arşivde saklı olan defterlerden bakıyorlardı. O kadar duygulandım ki sonra bir an gerçekten de dünyan üzerinde halen geçmiş yılların etkisinde yaşayan yerler olduğunun gerçeğini kendime kanıtladım.
Kütüphaneye gelme amacımızın başlıca senaryosu orimoto tekniğini İngilizce deyişiyle book folding technique yöntemini kullanarak eski kitapları şekilli şukullu hale getiricektik.
Fotoğraftan görüldüğü üzere bu tekniğin çok zor olduğunu anladım. Ancak denemeden bilemezdim. Bize bu tekniği anlatan görevli üç ortaokul sınıfı grubuna da aynı şekilde anlattı. Çocuklar bu tekniği denerken bizden daha iyi olduklarını fark ettim :)
İlerleyen zamanlarda Sheynova'daki ortaokul çocuklarına biz gösterecektik. Açıkçası Türkiye'ye dönünce kullanmadığım ve çok eski olan kitaplarıma bu tekniği uygulamak istiyorum. Umarım bunu tekniği uygulamayı başarabilirim.
Kütüphaneden ayrıldıktan sonra Rositsa bizi harika bir yere götüreceğini dile getirdi. Çok heyecanlanmıştım. Neresiydi bu muhteşem yer? Yoldaki manzaralardan anladığım kadarıyla Shipka'ya gidiyorduk. Aklıma direk zamanında 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Bulgaristan'ın kurtuluşu için ölen Rus ve Bulgar askerlerine adanmış olan Shipka Memorial Church geldi.
Takhim ettiğim gibi Shipka'daki Bulgar Ortodoks Kilisesi'ni ziyaret ettik. Açıkçası kilisenin mimarisini çok beğendim. Bunun yanı sıra Shipka halkı da çok yardımseverdi.
Kiliseye ulaşmak için binbeş yüz tane merdiven çıktık. Gvansta ile Merve gördükleri her daldan erik koparırken, ben de onlara eşlik ediyordum.
Kiliseye ulaşınca, bir oh çektim. Çünkü gerçekten çok yorulmuştum. Karşıma harika Rus mimarisi çıkmıştı.
Kilisenin dış bahçesi doğa manzarsıyla beni büyülemişti. Kuşların cıvıltılarıyla ben de şarkı söylemeye koyuldum. Etrafın sessiz girdabıyla kendimi buluyordum. Bu doğa harikası ülkeye gün geçtikçe her olumsuzluğa rağmen bile, sevmeyi başarmıştım.
Kilisenin dış bahçesini gezdikten sonra, içerisini görmeye karar verdik. Kilisenin iç yapısı da muazzamdı. Açıkçası kilisenin iç yapısının fotoğrafını çekmek sadece 5 levaydı. Ancak içeride görevli olmadığı için ben de gizliden sizler için birkaç fotoğraf derledim.
Kilisenin alt katında arkeolojik bir müze vardı. Kilisenin yapımında adı geçen kişilerin hayatlarını anlatıldığı anıtlar ve birkaç arkeolojik eser mevcuttu. Bu bölümü de gördükten sonra dışarı hava almaya çıktım. Karşıma İstanbul'daki akbil makinelerine benzer bir şey çıktı :D
Eğer Bulgaristan'da bu tarz makinelere rastlarsanız özellikle turistik yerlerde, içine para attıktan sonra size madeni para veriyor. Üzerinde de o mekanın resmi oluyor. Bu anı biriktiren birileri için -özellikle benim için- çok iyi düşünülmüş bir şey.
***
Bugün 13 Mayıs Salı yaklaşan gül festivali için Kazanlıkta gül bahçelerini ziyaret edeceğiz. İçim içime sığmıyor bugünlerde neden bilmiyorum ama karmaşık haller içindeyim. Bir yandan sıla özlemi çekiyorum. Bir yandan benim için söylenen şarkıları dinlemiyorum. Öyle bir karmaşıklık ki tam olarak kelimelerle bile açıklayamıyorum size. Ancak bugün bunu unutturacak bir an yaşanacak diye de mutluyum.
Aslında Kazanlık Güller Vadisi diye geçer. İlk olarak bir Türk yargıç bahçesini süslemek için kente gül getirir. Kazanlık’ta 1903 yılından itibaren de her yıl “Gül Festivali” düzenlenmeye başlanır. Etkinliğe başta Japonya olmak üzere dış ülkelerden de birçok turist geliyor. Kazanlık’ta neredeyse 20. Yüzyıl’ın başından itibaren gül festivali düzenleniyor. Bugünkü festival artık geniş çaplı uluslararası bir statü kazanmış durumda. Öte yandan antik dönemlerde Trak krallarının yurdu olarak bilinen Kazanlık’ta, Bulgaristan’ın en büyük ve en iyi korunmuş Trak mezarlığı bulunuyor. Şehir pek çok özelliği ile dikkat çekerken UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmeyi de hak etmiş durumdadır.
Rositsa arabasını durdurdu ve bizi Koprinka denilen bir bölgede gül toplattırdı. Gülleri toplarken bu basit işlem için insanların ne denli beklemesi gerektiği ve ardından bu toplanan gülleri neler beklediğini aklımdan geçirdim. Sheynova'ya vardıktan sonra bugün Şipka yakınlarında bulunan Ostrusha Höyüğü'nü ziyaret edeceğimizi öğendikten sonra, bir canlanma yaşadım çünkü arkeolojiyi seviyorum. Yeni şeyler keşfetmeyi ve bunlar hakkında bilgiler öğrenip, o bilgileri dağıtmak bana iyi hissetiriyor.
Ostrusha Höyüğü'ne gitmeden önce google amcadan birkaç bilgi edinmiştim. Ancak oraya gittikten sonra, bu bilgilerin daha fazlasını bir arkeologdan öğrenmek çok keyif vericiydi.
Şimdi bu öğrendiklerimi ve çektiğim bazı fotoğrafları sizinle paylaşmak istiyorum.
Öncellikle bize Trak kaviminden bahsetti:
Traklar,Antik Çağ'da günümüzdeki Doğu Trakya, Bulgaristan ve Kuzey Yunanistan'da yaşamış, MÖ 4. yüzyılda Büyük İskender'in, topraklarını ele geçirmesiyle asimile olmuş bir kavimdir. Trakça ve izole bir dil konuşmuş kavim, Herodot'a göre Hindulardan sonra dünya üzerindeki en kalabalık halk idiler.
Bu kavmin en önemli boylarını Odris Krallığı, Getae ve Daklar teşkil etmekteydi. Trakya bölgesinin her üç ülkesinde de, Traklardan günümüze kalabilmiş tek yapılar kral mezarları olan yığma tepelerdir (tümülüs).
Troya şehri Trakların bir kısmına başkentlik yapmıştır. Kral ve üst kesim burada yaşarken çiftçiler at yetiştiricileri ve asker aileleri başkente Trakya'dan hizmet etmekteydi. Truva destanında şehirdeki üstün Trakya atlarının salıverilme operasyonundan bahsedilir.
Truva savaşında ağır yara alan halkın bir kısmı buradan göç etmiştir ve kalanlar bir daha bölgeye eskisi kadar hâkim olamamıştır. Göç edenlerin gittikleri yer ise İtalya istikametidir. Bu göçmenler orada Yunanlar tarafından Tyrrhenoi veya Tyrrsenoi adlarıyla bilinmişlerdir.
İznik Ayasofya tarihini belgeleyen belgesel yönetmeni Tekin Gün çekimler sırasında, İznik ve çevresinde yapılan yüzey çalışmalar ve Semavi Eyice'nin araştırmalarında bir antik kentin ortaya çıktığını o bölgede Trak kavmi göçlerinden görmekteyiz." dedi.
Ayrıca Eski Yunan mitlerinden Dionysus ve Orpheus karakterlerini yaratmışlardır.
Ostrusha Höyüğü Hakkında
Bulgar arkeologlar 1993 yılında Şipka yakınlarında Ostrusha Höyüğü'nü buldular. M.Ö. 4. yüzyılda inşa edilen höyük, önemli bir Trakyalılar için önemli bir mezar.
Kompleksin toplam 100 metrekarelik altı odası vardır. Özellikle etkileyici bir oda iki parçadan yapılmıştır dev oyulmuş taşlar – tam 60 ton! Bu merkezi oda, insan, hayvan ve çiçek resimleriyle süslenmiş büyüleyici bir tavana sahiptir.
Mimari Özellikler ve Eserler
Arkeologlar burada at iskeleti, silahlar, gümüş bir sürahi ve güzel çanak çömlekler de dahil olmak üzere birçok ilginç eser ortaya çıkardılar. Bu buluntular, Trakyalı sanat ve cenaze gelenekleri.
Arkeolojik Keşifler
Merkezi odanın keşfi Nisan 1993'te gerçekleşti. Taş blokların metal kelepçelerle birleştirilmesiyle inşa edilen daha büyük bir kompleksin parçası. Bulunan ilk oda, diğer odalara ulaşmak için merkezi bir nokta görevi görüyordu.
Merkez Odası
Merkezi odanın kendisi bir mucizedir. Devasa bir taş bloktan oyulmuş olup üç basamaklı bir platform üzerinde yer almaktadır. Girişi güneye bakan yapının çatısı ahşap kirişler şeklinde tasarlanmıştır. Bu tasarım tavanda, ortasında muhtemelen güneşi simgeleyen bir daire bulunan geometrik şekiller yaratıyor.
Koruma çalışmaları
Bu olağanüstü alanı korumak için arkeologlar 2012 yılında kompleksi yeniden inşa ettiler ve etrafına bir barınak inşa ettiler. Şu anda yalnızca merkezi oda ziyaretçilere açık.
Ostruşa tümsek Trakya kültürü hakkında bir bilgi hazinesidir. Etkileyici mimarilerini ve ölüm hakkındaki inançlarını sergiler. Koruma çabaları, bu büyüleyici tarih parçasının gelecek nesiller tarafından keşfedilmesini sağlar.
18 Mayıs 2024
Bugün haftanın yorgunluğunu almak için bize yakın bir yer olan Stara Zagora'yı -Eski Zağra- Gvantsa ve Merve ile keşfetmeye karar verdim. Aslında Merve bayram tatili için Türkiye'ye dönmek istiyordu ve tren bileti alabilmesi için en yakın tren istasyonu ve international gişesi olan tek yakın yer Stara Zagora'ydı. Bunun bahanesi ile 8:45 otobüsüne yetişmek için yola yokulduk. Yarım saat sonra Stara Zagora'ya varmıştık bile. İlk işimizMerve'nin biletini halletmekti ancak öngörmediğimiz bir nedenden dolayı gişe kapalıydı ve şehir merkezine döndük. Karşımıza çıkan ilk parkta bolca zaman geçirdik.
Sonraki durağımızın neresi olduğunu bilmiyorduk. Şehri keşfetmek için öylece plansız gelmiştik. Ama sonra Gvantsa'nın önerisi ile hayvanat bahçesine gitmeye karar verdik. Hayvanat bahçesi biraz uzaktı otobüs ile. Bunun için taksiyi tercih ettik. Bilet kuyruğunun ardından nihayet içeri girebilmiştik.
Hayvanat bahçesinde telefon kamerama yansıyan ilk görüntüler:
Bu doğa da var olan çeşitliliği yer edindiği bu yerde bir anda bu hayvanların ortamının buraya ait olmaması gerektiğini düşündüm. Ancak sirklerde olduğu gibi insanların eğlenmesi için bu tarz eylemler yapılıyor. Bunun başka açıklaması olamazdı. Ama başka bir çerçeveden bakmak gerekirse, ben de oraya eğlenemeye gitmiştim. Diğer çerçeve ise bana kendimi suçlu hissetmemem gerektiğini açıkladıktan sonra, favori bölümüm olan kuşları izlemeye gittim. O sırada Gvansta ve Merve başka yerdeydi.
Kuşları bildim bileli hep sevmişimdir. Rotaları hep gitmek istedikleri yerlerle dolu oldukları için onları bu kadar seviyorum.
Papağanı konuşturmak için bir şeyler mırıldandım ve o sırada Gvansta ve Merve'de bana eşlik etti. En sonunda papağan da bize karşılık vermişti:
21-24 Mayıs 2024
Salı sabahını Bulgarca öğrenerek açıyorum. Rus alfabesini ve biraz Rusça bildiğim için Bulgarca öğrenmekte zorlanmıyorum. Notlarımdan da anlaşılmayacağı üzere yeni öğrenenler için çok karışık bir dil olacağını düşünüyorum. Eğer Bulgaristan sınırları içerisinde yaşamıyorsanız öğrenmenizi tavsiye etmiyorum çünkü ihtiyacınız yok :) Bulgarcada basit ifadeleri, eril ve dişil isimleri ve son olarak sayıları öğrendikten sonra, Rositsa Bulgarca anlatmayı bırakıp, bizi yaklaşan gül festivali için bir gül fabrikasını ziyarete götürüyor.
Terra Roza adı verilen gül fabrikasında gülleri topladıktan sonra, onlara doğal yollarla yapılan işlemleri fabrika görevlisi bizlere anlattı. Bir anlığına bu manzara karşısında tutuldum ve şuracıkta küçük bir evim olması hayali geldi aklıma.
Fabrika ziyaretini bittirdikten sonra, bugün Sheynovo'daki bir ortaokul'da exchange günü yapacaktık. Dün Merve ile Youtube'tan topladığımız karışık videoları birleştirerek Türkiye'yi anlatan bir video hazırladık. Bolca uğraştan sonra sizinle "Ülkemi bir keşfe çıkayım" videosunu paylaşıyorum:
Ne yazık ki projeksiyondan mı başka bir şeyden mi hazırladığımız video açılmadı. Ne yaptık ne ettik video açılmak istemedi. Biz de son çare Youtube üzerinden bir video bularak -hiç gönlümüze sinmesede-Türkiye'yi anlatmaya başladık. Ben nazar boncuğundan başladım;
Merve'de yemeklerimizden vs. bahsetti. Sonrasında Gvansta'da Gürcistan'ı anlattıktan sonra günü arşınlayıp, çocuklarla bereketli Türkiye merakı konuşması yapmaya başladık. Çocuklar Bulgarca soruyordu ve Rostisa'da bana ve Merve'ye İngilizce olarak tercüme ediyordu. Videomuz açılmamıştı ancak günün güzelliğini çocukların sorularıyla kapatmıştık.
31 Mayıs 2024
İş haftasının ve Mayıs ayının son gününü Kazanlık'ta bir Rus marketini keşfederek, bitirmek istiediğim ruh halimden belliydi.
Rus marketine ayak bastığımda çalışanın Rusça konuşabileceğini düşündüm ama Bulgarca konuşmaya devam etti. Markette gözüme direk matruşka bebekleri çarptı. 20 Levamı matruşaklara verdikten sonra, yeni ayın harçlığına güvenerek kitapçının yolunu tuttum. Yeni ay diyorum çünkü Rostitsa Haziran ayının yemek ve cep harçlığını erken vermişti. İlk gittiğim kitapçıdan geçen hafta gözüme Stephan Hawking'in bir kitabı çarpmıştı. Onu satın aldıktan sonra artık evin yolunu tutabilirdim.
Mayıs ayı da bittiğine göre bu notlar bitmez diyerek,
Umutla Kalın!
Comentários