top of page

13. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali ile Tanışın


























Merhaba! Geçen sene itibarı ile keşfettiğim Suç ve Ceza Film Festivali'ini sizlerinde tanımasını istedim. Sevdiğim şeyleri büyük kitle olmasa dahi birilerine de anlatıp, onlarıda içine katmak beni çok mutlu ediyor. Bu duygunun muhtemelen sadece ben de olmadığına eminim.

Bilimin içine daldıktan sonra biraz sanat konuşalım istedim. Edebiyata çok düşkün birisi olarak sinemaya olan ilgimde buna eşdeğer olmaya başlıyor. (Bu yazıyı Kino - Попробуй спеть вместе со мной dinleyerek yazıyorum. Müzik önerisi yapmadan yazamazdım bu yazıyı. Kino mükemmel bir rock grubu ötesi..)


Bana ayrıca sinema sanatını sevdiren Can Hocama gönülden teşekkür ediyorum. Umarım bu yazıya denk gelirsiniz ve ayrıca iki gün önce öğretmenler günüydü. Buradan Öğretmenler Gününüzü kutluyorum.


Şimdi de size festival hakkında bilgi vermek istiyorum:


Prof. Dr. Adem Sözüer tarafından kurulan ve hala başkanlığında devam eden Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali sanatın ve bilimin çarpıcı dilini kullanarak insan hak ve özgürlükleri bağlamında adalet konusunda toplumsal etki yaratmayı amaçlayan, sosyo-kültürel yaşamın zenginleşmesine çalışan tematik bir festivaldir.

İlk kez 2011 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin öncülüğü ile başlayan film festivali dünya sinemasından örneklerle adalet konulu filmleri seyirci ile buluşturarak  sinema, hukuk, psikoloji, sosyoloji, siyaset bilimlerinin temsilcileri ve Sivil Toplum Örgütleri ile birlikte geniş bilimsel bir tartışma platformu oluşturmuştur.

Tüm dünyadan festivali destekleyen adalet gönüllüleri ile birlikte oluşturulan film gösterimleri, yarışmalar ve tartışma programlarının yanı sıra, film endüstrisine yönelik hazırladığı VisionIST ile genç sinemacıları desteklemek ve sinema sektörünün gelişimine katkıda bulunmak için çaba harcamaktadır.

Bilimsel bir platformla sinema dünyasını bir araya getiren tematik film festivali özelliğini koruyan festival her yıl İstanbul’da akademisyenlerin, sinema yönetmenlerin, yapımcıların katılımıyla izleyicinin adalet konusunda düşünmesini, tartışmasını ve gelecek için kararlar almasını teşvik etmektedir. Festivalin 13 yıldır sürdürdüğü mottosu “Herkes için Adalet”tir.


Festival Etkinlikleri 

Uluslararası Altın Terazi Uzun Metraj Film Yarışması

Uluslararası Altın Terazi Kısa Metraj Film Yarışması

Uluslararası Altın Terazi Kısa Metraj Belgesel Film Yarışması

Adalet Terazisi

Hukuk ve Ceza Adaleti Uluslararası Akademik Programı

VisionIST Endüstri Günleri


Fikrimce bu festivalin çıkış noktası Fydor Dostoyevski tarafından yazılan Suç ve Ceza romanı olduğu kanısındayım. Suç ve Ceza kitabının başkahramanı Rodion Romanoviç Raskolnikov’ un kitabı okuyan kişilerin üzerinde bıraktığı etkilerden dolayı ”Raskolnikov Sendromu” adında bir sendrom var. Raskolnikov, zeki, cesur, ancak tuhaf bir birey olarak tanımlanabilir. Hukuk öğrencisi olmasına rağmen, hayallerine ulaşmak için cinayet işleme düşüncesinden kaçınmaz. Kendisine yönelik dış görüşleri pek takmayan Raskolnikov, genellikle hayallerini ve bunları gerçekleştirme planlarını düşünerek geçirir. Düşünme eylemini bir tür faaliyet olarak kabul eder, ancak aşırı düşünmesi onun kafasında çelişkiler yaratır. Hayallerine ulaşma konusundaki planları, içsel çatışmalar ve çelişkili düşüncelerle doludur.


Raskolnikov'un karakterini anlatan satırlar arasında, kafasındaki çelişkilerin onu zorladığı ve içsel bir karmaşaya neden olduğu ifade edilmektedir. Cinayet işleme düşüncesiyle birlikte kendi içinde çalkalanır, ancak bu düşüncelerin gerçekleştirilemeyeceğini de anlar. Kendi iç dünyasındaki bu çatışma, şu sözlerle dile getirilir: "Aman tanrım! diye haykırdı. Gerçekten de, kadına vurup beynini parçalamak için elime balta alabilir miyim? Ilık, yapışkan kanların üzerinde yüzebilir miyim? Kilitleri kırmak, paraları çalmak, tir tir titremek… Elimde… Baltayla… Her yanım kanlar içinde bir yerlere gizlenmek… Benim yapabileceğim işler mi bunlar? Tanrım olacak şey mi bu? Yaprak gibi titriyordu. Sonra da derin bir şaşkınlıkla şöyle sürdürdü: Neler söylüyorum ben? Zaten bunları yapamayacağımı çok iyi biliyorum. O halde ne diye kendimi böyle üzüp duruyorum?"


Raskolnikov Sendromu, adaletsizlik içinde adalet yaratma çabasını ifade eder, ancak bu çabaya vicdanın müdahale etmesiyle birlikte ortaya çıkan bir içsel çatışmayı da içerir. Adaleti yaratma isteği ile vicdan arasında yaşanan bu çatışma, genellikle güçlülerin adaleti sağlama yeteneğine sahip olduğu, ancak ezilmişlerin aynı girişimi yapmalarına rağmen vicdanlarının buna izin vermediği bir durumu yansıtır.


...


Festival biletlerini çok uygun bir fiyata aldım. Öğrenci olduğum için 20 TL'idi biletler. Böyle fiyata bir sinema bileti hiçbir yerde bulunmaz. Geçen sene iki sinema filmine gitmiştim. Bu sene daha fazlasına gitmek istedim ancak çok fazla bilet almama rağmen bazı günlerim de aksilikler çıktı ve gidemedim. Yine bu sene iki filmi izleme şansı buldum.


Bunlardan ilki Hayat Yükü (The Burdened)


Filmin Konusu: Bu yıl Oscar'da Yemen'i temsil edilmek üzere seçilen ve Berlin Film Festivali'nde Uluslararası Af Örgütü Film Ödülü'nü kazanan Hayat Yükü, Güney Yemen'de üç çocuklarına normal bir yaşam ve eğitim sağlamak için büyük çaba sarf eden ailenin yeni bir hamilelik haberi ile almak zorunda kaldığı kararlara odaklanıyor.


Bu filme puanım 7/10


Filmde dikkatimi çeken bazı kısımlar vardı. Özellikle bir kadının çok fazla sorumluluk altında yaşamaya zorlanıyor. Bu yükler toplum normlarının oluşumuna benzer bir hikayeyi yansıtıyor. Ayrıca, ikili ilişkilerde suçluluk kavramı da genellikle kadınlara yükleniyor, bu da bir hayat yükü olarak karşımıza çıkıyor. Bu türü yansıtan yaşamlara Orta Doğu'da karşılaşmak çok yaygındır. Ayrıca ülkemizde de olduğunu düşünüyorum.


Ayrıca film festivalde Altın Terazi Uzun Metraj Film Yarışması'nda Jürİ Özel Ödülü'ne layık görüldü.





İkinci film Özgürlük ( Libertate)


Filmin Konusu: Komünist rejimi deviren Aralık 1989 devriminin kaotik günlerinde, Transilvanya’nın Sibiu kenti, polis birimine yönelik şiddetli bir saldırıya sahne olur ve bu saldırı, hızla asker, polis, sivil protestocular ve gizli servis arasında kanlı bir çatışmaya dönüşür. Kuşatmadan umutsuzca kaçmaya çalışan Polis Yüzbaşısı Viorel’i, ordu yakalar ve terörist olmakla suçlanan yüzlerce mahkûmla birlikte boş bir yüzme havuzuna atılır.


Bu filme puanım 6/10


Bu filmin sonunda filmin senaristiyle soru-cevap şeklinde bir söyleyişi gerçekliştirildi.



Bu filmi seyrettiğimde,sadece senaristin gözünden bakmakla kalmayıp kendi bakış açıma ek olarak, bir dinleyen olarakta filmi değerlendirdim. Farklı perspektiflerle edindiğim izlenimleri anlamaya çalıştım. Bu izlenimler arasında neden Yüzbaşısı Viorel ve terörist olmakla suçlanan yüzlerce mahkûmla birlikte boş bir yüzme havuzuna koyulup hem eğlenip hem de aynı duyguları paylaştığı sorusu geldi. Cevabını bulmuşken senarist konuşmasında farklı kesimdeki insanların sevgi içinde yaşamasını istiyorum dedi ve benim orda jeton yandı :) Komünizm'in getirdiği eşitlik anlayışı ve sınıfsal farklılıkların olmayışını bize anlatmak istemiş.


Sanatla Kalın!

Comments


bottom of page